|
|
TALAT Paşa, Cemal Paşa'ya 7 Ekim 1916’da telgraf çekip tehcirden sonra Ermenilerin mallarına neden el konduğunu anlatıyor: "Maksat bu yerin vücudunu tamamıyla kaldırmaya matuftu." Sayın Başbakan buna ne diyecek şimdi?
|
Nedense, 24 Nisan’da, “benim milletim soykırım yapmaz”, “Müslümanların
tarihinde soykırım olmamıştır”, diyen Başbakan Erdoğan’a bazı sorular
sormak istedim. Söylediklerini doğru kabul edersem, ortaya bazı ciddi
sorular çıkıyor ve ben bunların cevabını veremiyorum. Cevabını
Başbakanımızın verebileceğini ümit ediyorum.
Polemik değil amacım, sadece bazı Osmanlı belgelerinden alıntılar yapmak
ve bunların ne anlama geldiğinin Başbakan tarafından
cevaplandırılmasını istiyorum. Çünkü telgraflar 1915 yılında iş başında
olan Osmanlı Hükümeti Dahiliye Nazırı Talat Paşa’ya ait.
Birinci telgraf, 29 Ağustos 1915’de Ankara’ya çekiliyor. Telgrafta Talat
Paşa, “Vilâyât-ı şarkiyeye âid Ermeni meselesi hal olunmuşdur. Fuzûlî
mezâlimle millet ve hükûmetin lekedâr edilmesine lüzûm yokdur”,
demektedir. Telgrafın dili çok açık. 29 Ağustos’a kadar cinayetlerin
işlenmiş olduğu kabul ediliyor ve 29 Ağustos itibarıyla, Ermeni meselesi
hal olunmuş olduğu için, artık şiddete başvurmak fuzuli sayılıyor. Bu
nedenle de fuzuli mezalime gerek yoktur diyor.
Sorum çok basit, sayın Başbakan, 10 yıldır Hükümet yönetiyorsunuz. Bir
İçişleri Bakanı olarak Talat Paşa, sizce “fuzuli” ve “fuzuli olmayan”
şiddet ayırımını niye yapıyor? Fuzuli olmayan, yani gerekli ve doğru
olan şiddet ne? “Fuzuli olan” şiddet ne? Bu “fuzuli olan ve olmayan”
şiddeti uygulayanlar kimler? Eğer sözünü ettiğiniz “millet” değilse, kim
bunlar? Öyle ya, ortada cinayetlerin işlendiğini, bunları “fuzuli” ve
“fuzuli olmayan” diye ayırarak bir Hükümet yetkilisi açıkça söylüyor ve
kabul ediyor. Bir soru daha, acaba bu “fuzuli ve fuzuli olmayan”
cinayetleri işleyenler hakkında ne tür işlemler yapıldı, biliyor
musunuz?
Peki, halledilmek istenen Ermeni meselesi nedir? Ve neye göre, “hallolunduğu” düşünülüyor?
Bu konuda Talat Paşa’ya ait olan iki ayrı telgraf daha okuyalım.
Birincisi gene 29 Ağustos 1915 tarihli; hemen hemen tüm illere çekilen
bu telgrafta da “Ermenilerin bulundukları mahallerden ihrâclarıyla
ta’yîn olunan menâtıka sevklerinden hükûmetce muntazar olan gâye bu
unsurun hükûmet aleyhine teşebbüsât ve fa’âliyette bulunamamalarına ve
bir Ermenistan hükûmeti teşvîki hakkındaki âmâl-i milliyyelerinin (milli
emellerini) tâ’kîb edemeyecek bir hâle getirilmelerini te’mîn esâsına
ma’tûf olub (yöneliktir)”, denmektedir.
Burada cevabını aradığım soru şu: Ermenilerin, bir Ermenistan hükümeti
gibi bir milli dava takip edemeyecek hale sokulmaları nasıl olacaktır?
1,5-2 milyon Ermeni’yi yerinden yurdundan edeceksin, Suriye’ye
yerleştireceksin, peki nasıl olacak da, “milli dava takip etmekte olan”
Ermeniler, bu davalarını takip etmekten vaz geçecekler? Kendi ana
yurtlarında milli dava takip ettiği düşünülen bir millet, zorla başka
bir yere taşınınca bu milli davayı takipten niye vaz geçsin? Örneğin,
milli dava takip eden Diyarbakır halkını zorla Der-Zor’a sürseniz ne
olur? Aksine daha çok bilenmezler mi? Hele hele, “milli dava takip
edemeyecek hale getirmek” ne demek?
Sorunun cevabını merak ediyor musunuz? Gelin cevabı bir başka belgede
arayalım. Bu da Talat Paşa’ya ait. Halep’te iskan işlerinden sorumlu
Naim Bey’in anılarında yer alıyor. Naim Bey’e göre, söz konusu telgraf
Kasım 1915 tarihinde gönderilmiş. Maalessef Naim Bey’in anılarının
Osmanlıca orijinali yok elimizde. İngilizce, Fransızca ve Ermenice
olarak mevcut; telgrafı Türkçeye şöyle çevirmek mümkün: “Eşhası
malumenin sürgünü, ülkenin gelecekteki refahının sağlanması içindir,
Çünkü onlar nerede iskan edilirlerse edilsinler, lanet olası (musibet)
fikirlerinden vaz geçmeyecek olduklarından, sayıları mümkün mertebe
azaltılmalıdır.”
Sorumuzun cevabı belli oldu, Ermenilerin milli dava takip edemeyecek
hale getirilebilmeleri için sayılarının mümkün mertebe azaltılmaları
gerekiyormuş. Zaten bunun için Suriye’ye gönderilen Ermenilerin
sayısının, Suriye’deki Müslüman nüfusunun %10’u seviyesine düşürülmesi
gerektiği konusunda, emir üzerine emir yollanıyordu. Böyle bir emri hep
beraber okuyalım: “Ermenilerin iskânlarına tahsîs edilen mıntıka görülen
lüzûm üzerine ta’dîl ve tevsî’ edilmiştir (değiştirilmiş ve
genişletilmiştir). (1) Kerkük sancağının İran hudûduna seksen kilometre
mesâfede kâ’in (bulunan) kurâ ve kasabât (köy ve kasabalar) ve kurâ dahi
dâhil olduğu hâlde Musul vilâyetinin havâlî-i cenûbiyye ve garbiyyesi
(güney ve batısı). (2) Diyarbekir hudûdundan yirmi beş kilometre dâhilde
ve Habur ve Fırat nehirleri vâdîsindeki ma’mûreler (şehir ve kasabalar)
dâhil olmak üzere Zor sancağının cenûb ve garbı. (3) Haleb vilâyetinin
kısm-ı şimâlîsi (kuzey) müstesnâ olmak üzre şark ve cenûb ve cenûb-ı
garbîsinde kâ’in (bulunan) kâffe-i kasabât ve kurâda (bütün köy ve
kasabalar) Ermeniler ahâlî-i Müslime nüfûsunun yüzde onu nisbetinde
tevzî’ ve iskân edileceklerdir.”
Bu nedenle, bölgelerden neredeyse haftalık bazda nüfus bilgileri
soruldu. 1916 Bahar aylarında, nüfus sayımı için Meclis’e ek bütçe
teklifi yapıldı ve para istendi; teklif red edilince, nüfus sayımı için
gizli ödenekten para yollandı. Suriye’ye, canlarını zor atmış
Ermenilerin hayatta kalanlarını tek tek saymak gizli ödenek ile
halledilebilecek bir mesele sayıldı. Acaba, Başbakan kendi vatandaşının
sayısını öğrenmek için gizli ödenekten para ayıran bir hükümet hakkında
ne düşünür?
Ermenilerin yerleşmeleri için sayılan bölgelerde Müslüman nüfus iki
milyon civarındadır. En muhafazakar hesapla sürgün edilen 1,2 milyon
Ermeninin, iki milyonun yüzde 10 haline nasıl sokulacağının cevabını
bulmak ise zor değil. Ermeniler, 1916’da Ras-ul-Ayn’da başlayan ve tüm
bir yaz boyunca Der-Zor civarında devam eden bir süreçte katledildiler.
Ermenileri “milli dava takip edemez hale getirmek” için başka yollara da
başvurulur. Bu yollardan biri de, Ermeni milletinin kültür ve tarih
izlerinin “vücudunu tamamıyla kaldırmak”. Tekrar edeyim: Bir milletin
kültür ve tarih izlerinin “vücudunu tamamıyla kaldırmak”... Bunu da ben
söylemiyorum, gene Talat Paşa söylüyor. Cemal Paşa’ya 7 Ekim 1916
tarihinde çektiği bir telgrafta Talat, Sis Ermeni Katogikosluğunun
mallarına niçin el konulduğunu ve Katogikos’un niçin Sis’den sürüldüğünü
şöyle anlatıyor; “... maksat Ermenilerce Kilikya’da pek büyük bir
kıymet-i tarihiye ve milliyeye haiz bulunan ve güya Ermeni hükümetinin
en son makarr-ı saltanatı (saltanat merkezi) olduğu ileri sürülen bu
yerin vücudunu tamamıyla kaldırmaya matuftu.” Bölgedeki tüm Ermenileri
sürdükten sonra, onların Sis’de geride kalan Ermeni varlığının,
vücudunun ortadan kaldırılmasından söz ediyor Talat. 1948 yılı
itibarıyla buna soykırım denildiğini Başbakanımız bilmiyordur belki ama
biz biliyoruz.
“Bizim milletimize soykırım yapmıştır dedirtmeyiz!” Başbakanımız böyle
diyor. Ama yukardaki işleri de birilerinin yapmış olması lazım. Bunlar
kim acaba?
takcam@clarku.edu